Ramazan'ın en özel anlarından biri olan iftar, toplumsal dayanışmayı güçlendiren, manevi huzuru derinleştiren mübarek bir zaman dilimidir. Bu yazımızda, iftarın anlamından başlayarak, iftar bağışının önemine kadar geniş bir yelpazede konuyu ele alacağız. Haydi başlayalım.
İftar, İslam'ın beş şartından biri olan orucun günlük tamamlanma anını ifade eder. Kelime kökeni itibarıyla Arapça’da "fatr" kökünden gelir ve “yarmak, kesmek” anlamlarını taşır. Dini bağlamda ise "oruç açmak" ya da "orucu bozmak" anlamında kullanılır. İftar sadece karnımızı doyurduğumuz bir öğün değil; aynı zamanda ibadetimizi tamamladığımız ve toplum olarak bir araya geldiğimiz, dayanışmayı güçlendiren kutlu bir anı temsil eder.
Kur’an-ı Kerim, orucun başlangıç ve bitiş zamanını şu şekilde ifade eder:
"Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra orucunuzu geceye kadar devam ettirin." (Bakara, 2:187).
Bu ayet, iftarın güneşin batışıyla birlikte yapılması gerektiğini açıkça ortaya koyar.
Ayrıca, Peygamberimiz (sav) iftar anında yapılan duaların Allah katında reddedilmeyeceğini müjdelemiştir. Bu dualardan biri şöyledir:
"Allahım! Senin için oruç tuttum, Sana iman ettim, Sana dayandım ve Senin rızkınla orucumu açtım. Bunu bizden kabul eyle."
İslam dünyasında iftar, sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda sosyal bir dayanışma aracı olarak görülür. Zenginler fakirlere yardım eder, toplumun farklı kesimleri aynı sofrada buluşur. Ramazanda iftar vermek, yoksulların doyurulmasıyla hem bireysel sevap kazandırır hem de toplumsal bağları güçlendirir. Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Oruçluya iftar yemeği veren kimse, oruçlunun sevabından bir şey eksilmeden aynı sevabı alır." (Tirmizî, Şavm, 82)
Peygamberimizin (sav) iftarı erken yapmayı tavsiye etmesinin hem dini hem de pratik nedenleri vardır. Hadis-i şeriflerde iftarın acele yapılması, geciktirilmemesi özellikle vurgulanmıştır. Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar iftarı acele yaptıkları sürece, hayır üzere devam etmiş olurlar." (Buhârî, Şavm, 45)
Bir başka hadis-i şerifte ise şu ifadeler yer almıştır:
"Kullarımın bana en sevimli olanı, onların iftarda en acele edenidir." (Tirmizî, Şavm, 13)
Bu tavsiyenin bir sebebi de Yahudi ve Hristiyanların oruçlarını yıldızlar görünene kadar geciktirmesidir. Müslümanların bu konuda farklı bir uygulama içinde olmaları için iftarı acele yapmaları müstehap sayılmıştır. Ayrıca, iftarın geciktirilmesi, akşam namazının vaktinde kılınmasını da zorlaştırabilir.
Enes b. Mâlik (r.a) rivayetinde, Peygamberimizin (sav) iftar etmeden akşam namazı kılmadıkları, en azından bir yudum su içtikleri belirtilmiştir. Bu uygulama, iftarın hem ibadet hem de vakit bilinciyle ne kadar önemli olduğunu gösterir. İslam’da, oruç bir denge ibadetidir; bu nedenle iftarda acele etmek, sahuru ise son vaktine kadar geciktirmek müstehaptır (Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, VI, 286).
İftarın acele yapılması, sünnete uygun bir davranış olmasının yanı sıra, manevi bir disiplini de temsil eder. Efendimizin bu tavsiyesi, Müslümanların ibadetlerinde denge ve sürekliliği korumaları için bir rehber niteliğindedir.
Modern çağda iftar, toplumsal yardımlaşmanın önemli bir unsuru haline gelmiştir. Çare Derneği gibi çeşitli hayır kurumları, ramazanda iftar vermek, iftar bağışı yapmak ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için kampanyalar düzenlemektedir.
Özellikle Afrika iftar yemeği vermek, kıtlık ve yoksullukla mücadele eden bölgelerde yardımlaşma ruhunu yaygınlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra, Ramazan kolisi bağışları, sahur ve iftar sofralarını temel gıda maddeleriyle doldurmak için etkili bir yardım yöntemidir.
Çare Derneği gibi kuruluşlar, yurt dışı iftar organizasyonları, yetim yemek bağışları ve fitre bağışları gibi birçok faaliyetle ramazan ruhunu dünyanın dört bir yanına taşımaktadır.